AFÜV - TDV İslâm Ansiklopedisi

AFÜV

العفوّ
Müellif:
AFÜV
Müellif: EMİNE ÖĞÜK
Web Sitesi: TDV İslâm Ansiklopedisi
Yayımcı: TDV İslâm Araştırmaları Merkezi
Baskı Tarihi: 1988
Erişim Tarihi: 18.04.2024
Web Adresi:
https://islamansiklopedisi.org.tr/afuv
EMİNE ÖĞÜK, "AFÜV", TDV İslâm Ansiklopedisi, https://islamansiklopedisi.org.tr/afuv (18.04.2024).
Kopyalama metni

Sözlükte “silmek, yok etmek, bağışlamak, vazgeçmek” gibi mânalara gelen afv kökünden türemiş olup “kulunun günahlarını silen, affeden, cezaları ortadan kaldıran” anlamlarında mübalağa ifade eden bir isimdir. Cezalandırılmayı hak eden kişiye cezasını vermemek anlamında af, kelimenin “yok etmek, ortadan kaldırmak” (mahv) şeklindeki asıl anlamını desteklemektedir (Zeccâcî, s. 134; , “ʿafv” md.; , “ʿafv” md.; , “ʿafv” md.). Affın “nimetlerdeki bolluk, bereket ve lutuf” anlamı ise Allah’ın kuluna ihsan ettiği nimetleri arttırması olarak değerlendirilmiş, “… Sana Allah yolunda ne harcayacaklarını soruyorlar. De ki: İhtiyaçtan arta kalanı (afv) verin” (el-Bakara 2/219) ifadesindeki afv kavramının lutuf anlamında olduğu ifade edilmiştir (, “ʿafv” md.; , “ʿafv” md.). Buna göre Allah’ın insanlardaki günah kirini rahmetiyle izâle etmesi ve kalplerdeki gafleti ortadan kaldırması O’nun affı kapsamındadır (Beyzâvî, s. 324). Bu bilgiler ışığında birinci derecede günahların silinmesini ifade eden afüv isminin, aynı zamanda azapların hafiflemesini ve kulun elde edeceği nimetlerin çoğalmasını da ifade ettiği söylenebilir.

Kur’an’da “afv” kökünden çoğunluğu fiil olmak üzere otuz beş kelime yer almaktadır (, “ʿafv” md.). Fiillerin önemli bir kısmı Allah’a nisbet edilerek O’nun “affedicilik” vasfına işaret etmekte (meselâ bk. el-Bakara 2/52; Âl-i İmrân 3/152, 155; en-Nisâ 4/43, 99, 149, 153; el-Mâide 5/95, 101; et-Tevbe 9/43, 66), bir kısmı Hz. Peygamber’e af yolunu tutmasını (Âl-i İmrân 3/159; el-Mâide 5/13), bir kısmı da insanlara affetmeyi tavsiye etmektedir (el-Bakara 2/109, 237; Âl-i İmrân 3/134; en-Nisâ 4/149; el-A‘râf 7/199; en-Nûr 24/22; eş-Şûrâ 42/40; et-Tegābün 64/14). Afüv ismi ise beş yerde Allah’a nisbet edilmekte, bunların dördünde Allah’ın bağışlayıcılığını ifade eden gafûr ismiyle (en-Nisâ 4/43, 99; el-Hac 22/60; el-Mücâdile 58/2) zikredilerek afüv isminin mânası teyit edilmekte, birinde de Allah’ın mutlak kudret sahibi olduğunu ifade eden kadîr ismiyle birlikte zikredilerek (en-Nisâ 4/149) gerçek affedicinin, ancak cezalandırmaya muktedir olduğu halde affeden kimse olduğuna işaret edilmektedir.

Afüv ismi hem Tirmizî hem de İbn Mâce tarafından rivayet edilen esmâ-i hüsnâ hadisinde Allah’ın isimleri arasında zikredilmiş (Tirmizî, “Daʿavât”, 82; İbn Mâce, “Duʿâʾ”, 10), bunun yanında bazı hadislerde de Allah’a nisbet edilmiştir. Bunlardan birinde Hz. Âişe Resûlullah’a “Kadir gecesi Allah’tan ne isteyeyim?” sorusunu yöneltmiş, o da cevaben, “Allahım! Sen affedicisin (afüv), affı seversin, beni de affet, de” buyurmuştur (Tirmizî, “Daʿavât”, 85; İbn Mâce, “Duʿâʾ”, 10; , VI, 182, 183). Ayrıca hadislerde afv kökünden türeyen fiiller ve isimler Kur’an’daki kullanımına paralel olarak sıklıkla Allah’a nisbet edilmiş, bilhassa Allah’tan af talep edilmesi zikredilerek afüv isminin mânasına vurgu yapılmıştır (, “ʿafv” md.).

Afüv ismi, Allah’ın gafûr, rahmân, rahîm, tevvâb ve raûf isimleriyle mâna bakımından yakın ilişki içindedir. Nitekim merhamet sahibi olmayandan af beklenemez (İbn Berrecân, s. 546). Ancak afüv, gafûr, raûf ve rahîm isimleri arasında mâna yönünden en güçlü olanı “afüv”dür. Çünkü affetmek, günahkârın cezasını silip ortadan kaldırmayı ifade ederken mağfiret “günahların üstüne perde çekerek örtmek” anlamında değerlendirilmiştir (Gazzâlî, s. 151; Fahreddin er-Râzî, s. 340). Allah’ın gazabını ifade edenlere oranla, rahmetini ifade eden isimlerinin çokluğu rahmetinin gazabına galip geldiğini gösterir. Günahkâr kişinin daima ilâhî rahmet ve bağışlanma umudunu muhafaza etmesi ve Allah’ın ona bağışlanma ümidini telkin etmesi, af ve rahmet nişanesi olarak kabul edilmiştir (Mâtürîdî, s. 549, 594).

Esmâ-i hüsnânın her birinden insanın hayatına yönelik dersler çıkarmayı hedef edinen esmâ-i hüsnâ müellifleri afüv isminin de kula affediciliği ilham ettiğini belirtirler. Şüphesiz hakiki anlamda afüv olan Allah’tır ve insanların affetme vasıfları Allah’ın affı ile asla kıyaslanamaz. Cenâb-ı Hakk’ın Hz. Peygamber’e hitaben, “Allah’ın rahmeti sayesinde sen onlara karşı yumuşak davrandın…” (Âl-i İmrân 3/159) ilâhî buyruğu, insanların merhameti ve affedebilme mazhariyetlerini Allah’tan aldıklarını gösterir. Allah’ın bağışlamasına mazhar olmanın bir yolunun da başkalarını affetmekten geçmesi (en-Nûr 24/22) ve Allah’ın affedenleri sevmesi (Âl-i İmrân 3/134), affın insanlar hakkında da değer verilen bir nitelik olduğunu ortaya koyar. Allah kullarının affedici olmalarını istemiş, peygamberler başta olmak üzere insanlara af yolunu tutmalarını tavsiye etmiştir. Yukarıda meâli verilen âyette de işaret edildiği üzere (Âl-i İmrân 3/159) kendisini ortadan kaldırmak için her türlü yola başvuran inkârcılar dahil çeşitli sebeplerle hatalı davranışlarda bulunan insanları affetmesi Hz. Peygamber’e emredilmiş, katı kalpli olması durumunda insanların etrafından dağılıp gidecekleri hatırlatılmıştır. Bu tablo, beşerî düzlemde affın iyi-kötü herkese karşı olması gerektiğini göstermektedir. Kur’an’da insanların niçin affedici olmaları gerektiğine ilişkin bazı açıklamalar da yer alır. Allah’ın af ve mükâfatına mazhar olma (en-Nisâ 4/149; eş-Şûrâ 42/40), takvâya ulaşma (el-Bakara 2/237) ve şükre sebep olma (el-Bakara 2/52), insanların güven ve sevgisini kazanmaya vesile olma (Âl-i İmrân 3/159) bu gerekçelerden bazılarıdır (ayrıca bk. AF).


BİBLİYOGRAFYA

, VI, 182, 183.

Mâtürîdî, Kitâbü’t-Tevḥîd (nşr. Bekir Topaloğlu – Muhammed Aruçi), Ankara 1423/2003, s. 549, 594.

Ebü’l-Kāsım ez-Zeccâcî, İştiḳāḳu esmâʾillâh (nşr. Abdülhüseyin el-Mübârek), Beyrut 1406/1986, s. 134-135.

Ebû Abdullah el-Halîmî, el-Minhâc fî şuʿabi’l-îmân (nşr. Hilmî M. Fûde), Beyrut 1399/1979, I, 201.

Abdülkerîm b. Hevâzin el-Kuşeyrî, et-Taḥbîr fi’t-teẕkîr (nşr. İbrâhim Besyûnî), Kahire 1968, s. 85-86.

, s. 151-152.

İbn Berrecân, Şerḫu esmâʾillâhi’l-ḥüsnâ (nşr. İsmâil M. el-Bağdâdî), Paris 2010, s. 546.

Fahreddin er-Râzî, Levâmiʿu’l-beyyinât (nşr. Tâhâ Abdürraûf Sa‘d), Beyrut 1404/1984, s. 339-341.

Beyzâvî, Şerḥu esmâʾillâhi’l-ḥüsnâ (nşr. Hâlid el-Cündî), Beyrut 1432/2011, s. 324.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 1988 yılında İstanbul’da basılan 1. cildinde, 442 numaralı sayfada yer almıştır. Maddenin EMİNE ÖĞÜK tarafından kaleme alınan yeni dijital versiyonu 08.01.2024 tarihinde yayımlanmıştır.
TDV İslâm Ansiklopedisi'nden rastgele bir madde okumak ister misiniz?
BAŞKA BİR MADDE GÖSTER