ISTILAH - TDV İslâm Ansiklopedisi

ISTILAH

الاصطلاح
Müellif:
ISTILAH
Müellif: HALİM ÖZNURHAN
Web Sitesi: TDV İslâm Ansiklopedisi
Yayımcı: TDV İslâm Araştırmaları Merkezi
Baskı Tarihi: 2020
Erişim Tarihi: 24.04.2024
Web Adresi:
https://islamansiklopedisi.org.tr/istilah
HALİM ÖZNURHAN, "ISTILAH", TDV İslâm Ansiklopedisi, https://islamansiklopedisi.org.tr/istilah (24.04.2024).
Kopyalama metni

Sözlükte “iyi, faydalı, uygun ve doğru olmak” anlamındaki salâh kökünden türeyen ve “anlaşmak, uzlaşmak, ittifak etmek” anlamına gelen ıstılâhın çoğulu ıstılâhâttır. Arap dilinde daha çok mustalah kelimesi kullanılır. Mustalah veya ıstılahın Türkçe’deki karşılığı terimdir. Terim, bir ilim veya sanat dalı mensuplarınca özel ve özgün anlam yüklenen kelime ve terkiplerdir. Bir kelimenin ıstılah kabul edilebilmesi için onun anlamı üzerinde ilgili bulunduğu ilim ve sanat mensuplarının ittifak etmesi gerekir. Meselâ “güven içinde bulunmak” anlamındaki emn kökünden türeyen “îman” “Peygamberlerin Allah’tan alıp din adına tebliğ ettikleri kesinlik kazanmış hususları tasdik etme” mânasında kullanıldığında ıstılaha dönüşür. Istılah kelimesine terim anlamıyla erken dönemlerden itibaren rastlanır. Bilindiği kadarıyla kelime ilk defa Müberred’in (ö. 286/900) el-Muḳteḍab adlı eserinde geçmiş, daha sonra Ebû Bekir el-Hârizmî, İbn Cinnî ve İbn Fâris eserlerinde ıstılahlara yer vermişlerdir. Arapça’da ıstılah ile eş anlamlı olan mustalah kelimesi ilk defa VI. (XII.) yüzyılda kullanılmaya başlanmıştır. Türkçe’de ıstılah karşılığı olan terim Latince “sınır, son” anlamındaki terminustan Fransızca’ya geçen terme kelimesinden gelmekte ve belirli bir grup insan arasında kullanılan sınırlı bir anlama işaret etmektedir.

Istılahlar bilim dallarının, sanat ve meslek kollarının mensupları arasında anlaşmayı sağlayan kavramlardır. “Belirli grupların bir şeyi ilk vazedildiği mânadan kısmen uzaklaştırıp yeni bir muhtevaya büründürdükleri kelime” şeklinde de tanımlanan ıstılahın (, “Iṣṭılâḥ” md.) genellikle istidlâl yoluyla elde edilen bilgi için kullanıldığı ifade edilmiştir (Ebü’l-Bekā, s. 129). Istılahların mânası kelimelerin alışılagelen mânalarından farklıdır; geometride “üçgen”, fizikte “özgül ağırlık”, hekimlikte “toplardamar”, dil bilgisinde “çekim” örneklerinde olduğu gibi genelde tek anlamlı öğelerdir. Bunlar dildeki diğer kelimeler gibi bağlama göre anlam ya da görev değişikliğine uğramaz, bildirdikleri anlamlar açık ve kesindir. Mecaz ve deyim anlamları yoktur. Istılahlar konuşma dilinde yer almaz, ancak normal dilde kullanılıp sonradan ıstılah özelliği kazanmış kelimeler vardır. Meselâ “üst dudağın üstünde çıkan kıllar” anlamındaki bıyık kelimesi “balıkların baş bölümündeki deri uzantıları” anlamına da gelen bir zooloji terimidir. Bir kelime farklı bilim dallarında farklı terim mânalarına sahip olabilir. Öte yandan kullanım alanı genişleyen bazı terimler genel kullanımlarında ıstılah olma niteliklerini yitirirler. Telefon, radyo, televizyon, uçak, tren gibi kelimeler ilk çıktığında ıstılah niteliği taşıdığı halde zamanla normal dilin söz varlığı içinde yer almıştır. Ancak bilim veya sanat dalıyla ilgili bir cümlede geçmeleri halinde ıstılah mânası kazanırlar. Hem bir kültürün ürünü olan hem de kültür üreten ıstılahın, içinde doğduğu toplumun kültürel değişimi sonucu ilk kullanımındaki anlamından başka anlamlarda kullanılabildiği, medeniyetin ilerlemesi veya gerilemesine, kültürel değişime bağlı olarak zaman zaman karşıladığı anlamın genişlediği veya daraldığı görülebilir.

Sözlük anlamıyla ıstılah anlamı arasında bir ilgi bulunan lafızlara “menkul”, aralarında ilgi bulunmayanlara “mürtecel” denir. Menkul lafızlarda anlamlar arasında ilgi bulunmakla birlikte ilk anlam terkedilip ikinci anlam tercih edilmiştir. Sözlükte “dua” anlamına gelen “salât” kelimesi şeriatta “kendine özgü rükünleri olan ibadet (namaz)” mânasına nakledilmiştir ki buna “şer‘î menkul” denir. “Yerde yürüyen hayvan” mânasına gelen “dâbbe” lafzı örfte “at, katır, eşek gibi dört ayaklı hayvanlar” anlamına nakledilmiştir, buna da “örfî menkul” adı verilir. “Anlamak, kavramak” mânasındaki “fıkıh” lafzının bir ilim dalının adı olarak kullanılmasında görüldüğü anlam ikinci bir anlama nakledilmiştir ve buna “ıstılahî menkul” denmiştir. Bir yıldız adı olan Süreyyâ’nın özel isim olarak kullanılması örneğindeki gibi mürtecel lafızlarda kelimenin sözlük anlamıyla diğer anlamı arasında bir ilişki yoktur (Bilmen, I, 21). Çağımızda bilimlerin farklı dallara ayrılması yoğun bir terim ihtiyacı doğurmuş, bunun sonucunda terim bilimi ortaya çıkmıştır. Terimleri dil bilimi ilkelerine uygun biçimde belirlemek, çözümlemek, gereken durumlarda yeni terimler üretmek, bulunan terimleri yaygınlaştırmak bu dalın başlıca faaliyetleri arasında yer alır. Pek çok ülkede terim ihtiyacını gidermek, bilim ve sanat alanlarında terim birliği sağlamak amacıyla kurumlar oluşturulmuştur.

İslâm telif geleneğinde adında ıstılâhât tabiri geçen en eski eserlerden biri Necmeddin en-Nesefî’nin (ö. 537/1142) Ṭılbetü’ṭ-ṭalebe fi’l-ıṣṭılâḥâti’l-fıḳhiyye adlı eseridir (İstanbul 1993). Seyfeddin el-Âmidî’nin el-Mübîn fî meʿânî elfâẓi’l-ḥükemâʾ ve’l-mütekellimîn’i kelâm, felsefe ve mantık, Ebû Muhammed İbnü’l-Cevzî’nin el-Îżâḥ li-ḳavânîni’l-ıṣṭılâḥ’ı cedel ve münazara terimlerine dair kadim eserlerdendir. İbnü’l-Arabî’nin 615 (1218) yılında Anadolu’da iken kaleme aldığı Iṣṭılâḥâtü’ṣ-ṣûfiyye’si de (Beyrut 1990) tasavvufla ilgili en eski sözlükler arasında yer alır. Daha sonra Abdürrezzâk el-Kâşânî’nin Iṣṭılâḥâtü’ṣ-ṣûfiyye’si gelir (Kahire 1981). Hadis alanında İbnü’s-Salâh eş-Şehrezûrî’nin hadis ilminin altmış beş türünü açıkladığı, kısaca el-Muḳaddime adıyla bilinen Maʿrifetü envâʿi ʿilmi’l-ḥadîs̱’i de eski terim eserlerindendir. İbn Hacer el-Askalânî bunu Nuḫbetü’l-fiker adıyla ihtisar etmiş ve kırk hadis ilmi terimi daha eklemiş, bu eserine şerh olarak yazdığı Nüzhetü’n-naẓar’ı Şerḥu Nuḫbeti’l-fiker fî muṣṭalaḥi ehli’l-es̱er adıyla basılmıştır (Kahire 1352/1934).

En kadîm eserlerden olan Mukātil b. Süleyman’ın (ö. 150/767) el-Vücûh ve’n-neẓâʾir’i vücûh ve nezâir türü kelimelerin bir çeşit Kur’an ıstılahı kabul edilmesine bağlı olarak Türkçe’ye Kur’ân Terimleri Sözlüğü adıyla tercüme edilmiştir (trc. M. Beşir Eryarsoy, İstanbul 2004). Bunu Yahyâ b. Sellâm’ın (ö. 200/815) et-Teṣârîf’i izlemiş, bu eserde 115 Kur’an kelimesinin vecihleri açıklanmıştır. Aynı şekilde Râgıb el-İsfahânî’nin, Kur’an’daki garîb kelimeler sözlüğü olan el-Müfredât’ı Kur’ân Istılâhları Sözlüğü ismiyle Türkçe’ye çevrilmiş (trc. Mehmet Yolcu – Abdülbaki Güneş, I-II, İstanbul 2006-2007), Ebü’l-Ferec İbnü’l-Cevzî’nin Nüzhetü’l-aʿyüni’n-nevâẓır fî ʿilmi’l-vücûh ve’n-neẓâʾir’i içinde 325 Kur’an kelimesi ve kavramı açıklanmıştır. Seyyid Şerîf el-Cürcânî’nin et-Taʿrîfât’ında tefsir, hadis, fıkıh, kelâm, tasavvuf, Arap dili ve edebiyatı, belâgat, felsefe, mantık, matematik, astronomi ve tıp gibi ilimlerde kullanılan önemli terimlere yer verilmiş, Ebü’l-Bekā el-Kefevî’nin el-Külliyyât’ında başta Kur’an ve hadis olmak üzere İslâmî ilimlerde kullanılan terimler ele alınmıştır. Nihayet Tehânevî’nin Keşşâfü ıṣṭılâḥâti’l-fünûn’u dil, edebiyat, din ve müsbet ilim dallarında kullanılan terimleri kapsayan hacimli bir ansiklopedidir. Modern dönemde ve günümüzde yoğunluk kazanan ansiklopedi ve sözlük çalışmalarına paralel olarak başta dil ve edebiyat, fıkıh ve hukuk, hadis ve tefsir, felsefe ve tıp olmak üzere bilim, sanat ve teknik alanında birçok terim sözlüğü ve ansiklopedisi yazılmıştır.

Istılah kelimesi Arap dilcileri tarafından dilin kökenini açıklamak için ortaya atılan teorilerden biri için de kullanılmıştır. Bu teori, dilin tevkīfî olduğu ve vahye dayandığı telakkisine karşılık insanlar arasında uzlaşma ve anlaşma sonucu ortaya çıktığını savunur. Bu görüş Ebû Hâşim el-Cübbâî ve Mu‘tezile’ye mensup diğer bazı âlimlere nisbet edilmektedir (Süyûtî, s. 27). İbn Cinnî’nin belirttiğine göre bahsedilen görüşün sahipleri, insanların birbirini anlamaları ve ihtiyaçlarını gidermeleri için bazı lafızları kullanmakta anlaştıklarını, ihtiyaçlar çoğaldıkça bu lafızların artması ve ifadenin gelişmesi sonucu dilin oluştuğunu ileri sürmüşlerdir (el-Ḫaṣâʾiṣ, I, 40-45).


BİBLİYOGRAFYA

, “ṣlḥ” md.

İbn Cinnî, el-Ḫaṣâʾiṣ (nşr. M. Ali en-Neccâr), Kahire 2000, I, 40-45.

Zemahşerî, Esâsü’l-belâġa (nşr. Mezyed Naîm – Şevkī el-Maarrî), Beyrut 1998, I, 554.

Süyûtî, el-İḳtirâḥ fî ʿilmi uṣûli’n-naḥv (nşr. M. Süleyman Yâkūt), İskenderiye 1426/2006, s. 27.

, s. 129.

, I, 11, 12, 21.

Hamza Zülfikar, Terim Sorunları ve Terim Yapma Yolları, Ankara 1991, s. 20-21.

M. Ali ez-Zerkân, el-Cüḥûdü’l-luġaviyye fi’l-muṣṭalaḥi’l-ʿilmiyyi’l-ḥadîs̱, Dımaşk 1998, tür.yer.

İdrîs b. Hasan el-Alemî, Fi’l-Iṣṭılâḥ, Dârülbeyzâ 2002, tür.yer.

Bekir Topaloğlu – İlyas Çelebi, Kelâm Terimleri Sözlüğü, İstanbul 2010, s. 137-138.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 2020 yılında Ankara’da basılan (gözden geçirilmiş 2. basım) EK-1. cildinde, 575-576 numaralı sayfalarda yer almıştır. Matbu nüshayı pdf dosyası olarak indirmek için tıklayınız.
TDV İslâm Ansiklopedisi'nden rastgele bir madde okumak ister misiniz?
BAŞKA BİR MADDE GÖSTER